Monday, 2024-04-29, 2:43 AM
FORUMTR.UCOZ.COM...Home

Sign Up

Log In
Welcome ziyaretci | RSS
[ New messages · Members · Forum rules · Search · RSS ]
  • Page 1 of 1
  • 1
Forum » SERBEST BÖLÜM » Sağlık » sağlıklı yaşam haberleri (güncel)
sağlıklı yaşam haberleri
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:18 PM | Message # 1
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Dilinizin rengi neyin habercisi?
Zirve Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Cımbız, dil rengi ve şeklinin
bir çok hastalıkların habercisi olduğunu söyledi.








Odatv'nin haberine göre, Hastalık ortaya çıkmadan önce dilin birçok konuda bilgi vereceğini kaydeden Cımbız, “Örneğin normalde bir dilin
rengi açık pembedir, üzerinde hafif ince bir beyaz tabaka olabilir. Eğer
bu pembelik kırmızıya ya da koyu kırmızı bir renge dönüşürse bu bizim
vücudumuzda iltihap olduğunu gösterir. Bu iltihap akciğerden bağırsak
mide veya iç organlarının herhangi bir tanesinden bize bilgi
verecektir.” dedi. Dilin renginin hastalıkların ön teşhisi olduğunu vurgulayan Cımbız, şunları kaydetti: “Dilin rengi koyu kırmızıysa iltihabın çok fazla
olduğunu hatta dilin üzerinde sarı bir tabaka varsa vücutta uzun süreli
bir iltihabın olduğunu bize gösteriyor. Eğer böyle bir problemle karşı
karşıya kaldıysanız doktorunuza görünmenizde fayda vardır. Çünkü oradaki
iltihap uzun sureli olduğu için vücut kendi kendine tedavi edemiyordur.
Müdahaleye ihtiyaç vardır. Dilin rengi hastalıkların ön teşhisidir.
Size ileri ki zamanlarda ortaya çıkacak hastalığı önceden bildirir.” Dile bakarak birçok hastalık hakkında fikir sahibi olunacağını vurgulayan Cımbız, “Örneğin diliniz çok ıslak ve çok tükürüklüyse bu
sizin sık beslendiğinizi ve vücudunuzda çok fazla su tuttuğunuzun
göstergesidir. Bunun yanında tansiyonunuz yükseliyorsa çok fazla tuzlu,
şekerli ve baharatlı besleniyorsunuz anlamına gelir.” diye konuştu. 'DİL BÜTÜN İÇ ORGANLARIN AYNASIDIR' Dilin bütün iç organların aynası olduğunu aktaran Cımbız, “Kendinize dil çıkarın. Normalin dışında bir görüntüsü varsa hayatınızda
değiştirmeniz gereken şeyler vardır demektir. Eğer dilimizin altındaki
damarlar fazla ise aşırı şeker ve tuz alıyoruz demektir bunu azaltmamız
lazım. Eğer dilin üstünde koyu kırmızı bir renk varsa, acıdan ve
baharatlardan uzak durmamız gerekiyor. Eğer dil soluk kuruysa açık
renkteyse, vücut sıvısız kalmış demektir.” ifadelerini kullandı. Dilin düz olması gerekirken kenarlarında diş izi varsa karaciğer ve safra kesesinde sorunun olduğunu vurgulayan Cımbız, “Bu ciddi bir
karaciğer ve safrakesesi hastası olduğunuzu göstermez ama ilerde bunun
olacağını ve uzun süredir böyle bir problem yaşadığınızı gösterir. Eğer
böyle bir problem varsa karaciğerinizi desteleyen et, daha az ilaç, daha
fazla sebze tüketmeniz gerekiyor. Diliniz soluk renkli ise pembeliği
kaybolmuşsa bu sizin kansız olduğunuzu gösterir. Kan yapıcı yiyecekler
tüketmeli, kafeini azaltmanız gerekmektedir.” diye konuştu. Özellikle dilin ucunda oluşan değişikliklerin kalp ve akciğer ile ilgili problemleri gösterdiğini belirten Cımbız, “Dilin ortasının sarı,
beyaz olması mide ve dalak ile ilgili fikirler verir ve bunun beraberin
dilin yanlarında gördüğünüz diş izleri ve çatlaklar karaciğer ve safra
kesesiyle ilgili problem olduğunu gösterir. Dili yukarı kaldırıp
altındaki damarlar çok belirgin ise mesane ve böbrek problemlerinin ön
planda olduğunu gösteriyor.” dedi.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:18 PM | Message # 2
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Sigara ömürden beş yıl çalıyor
Arkadaş ortamında ya da büyüklerden görerek başlanan sigara, ömürden 5 yıl çalıyor. Her yıl dünyada 5 milyon,
Türkiye’de ise 100 binden fazla ölüm, tütün ve tütün ürünlerine bağlı
hastalıklardan kaynaklanıyor.


Yayınlanma tarihi: 08 Şubat 2016 Pazartesi





Uzmanlara göre, kan dolaşımının sağlandığı her noktaya zarar veren sigara, her yaşta bırakılabilir. ‘Bir taneden bir şey olmaz’ diyerek
başlanan ve zamanla bağımlılığa dönüşen sigaranın, sağlığa zararları
saymakla bitmiyor. Sigara bağımlılığı birçok hastalığa davetiye
çıkarırken, uzmanlara göre insan ömründen en az 5 yıl çalıyor. ‘9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ dolayısıyla Memorial Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. İlkay Keskinel, ciddi
sağlık sorunlarına neden olan sigarayı bırakmak için önerilerde bulundu. BIRAKILIRSA KALP KRİZİ RİSKİ YARI YARIYA AZALIYOR Sigaranın vücutta neredeyse her organı olumsuz etkilediğini söyleyen Keskinel, “Bırakın, kalp krizi riskiniz yarı yarıya azalsın. Sigara, hem
ülkemizde hem dünyada ilk sırada yer alan en önemli sağlık sorunudur.
Sadece fiziksel olarak değil ruhsal etkisi ve sosyal yönü ile de
bağımlılığa neden olmaktadır. Ağız, dil, gırtlak, soluk ve yemek borusu,
mide, pankreas, böbrek, mesane, rahim ağzı kanserlerine neden
olabileceği unutulmamalıdır. Sigaranın bırakılması ile 1 gün içinde kalp
krizi geçirme riski yarı yarıya azalmaktadır. Bunun yanı sıra pek çok
organ ve doku kanseri, gastrit/mide ülseri, KOAH gibi sigaranın yola
açtığı hastalıklara yakalanma riski de azalmaktadır” diye konuştu. BİR NEFESTE 10 KATRİLYON ZEHİRDEN KAÇININ Sigaradan çekilen bir nefesle milyonlarca zararlı molekülün kana karıştığını belirten Keskinel, şöyle devam etti: “Bir solukta 10
katrilyon oksidan akciğerlerdeki hava keseciklerinden kan dolaşımına
geçmektedir. Başta sigaranın zararı sadece akciğerler gibi görülse de
kanın ulaştığı tüm doku ve organlara da ulaşmaktadır. Pek çok sağlık
sorununa sebep olan sigara, aynı zamanda ciltte lekelere, dişte ise
kayıplara ve lekelenmeler ile estetik problemlere de neden olmaktadır.
Sigarayı bırakmaya başladığınız andan itibaren ve diş ve ciltteki
nikotine bağlı lekeler de kaybolacaktır.” İLK GÜNLERDE KARARLI OLMAK ÇOK ÖNEMLİ Sigarayı bırakmayı düşünen bir kişi en fazla ilk günlerde zorluk çekiyor. Kararlı ve iradeli olmanın önemine dikkat çeken Keskinel,
“Sigarasız geçirilen her gün kişinin kendi daha iyi hissetmesini
sağlayacaktır. Sigarayı bırakarak daha ilk günlerde tat ve koku alma
duyularında düzelme yaşanır. Fiziksel kapasite de yaşanan olumlu
değişimle daha rahat soluk alıp verme sağlanır. Sigara içen kişiler, bu
alışkanlıkları nedeniyle çoğunlukla kötü koktuklarının, çok rahat soluk
alamadıklarının, tat ve koku duyularının eskiye göre köreldiğinin
farkına varamazlar. Sigarayı bıraktıktan sonra kişiler zamanla hayat
kalitelerinin ne kadar yükseldiğini fark ederler” şeklinde konuştu. BAĞIMLILIK DERECESİNE GÖRE UYGUN PLANLAMA YAPILIYOR Sigara içiminin bırakılması ile vücuttan ilk 12 saat içinde nikotin ve karbon monoksit etkisinin kaybolmaya başladığını söyleyen Keskinel,
“Bağışıklık sistemini zayıflamasını sağlayan baskılayıcı etki de zamanla
kaybolmaktadır. Sigarayı bırakmanın yaş ya da bir cinsiyet kriteri
yoktur. Hiçbir zaman sigarayı bırakmak için geç değildir. Sigarayı
bırakırken, göğüs hastalıkları uzmanlarınca yürütülen sigara
polikliniklerinden de yardım alınabilir. Bu konuda yardım almaktan
çekinilmemelidir. Sigara bırakma polikliniğinde, bağımlılığın tipi ve
derecesi değerlendirilerek, uygun görülen kan tahlilleri, akciğer filmi
ve solunum testi gibi tetkikler yapılabilir. Doktor tarafından uygun
görüldüğü takdirde ilaç tedavisi ve kontrollerle tedavi sağlanabilir”
dedi.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:19 PM | Message # 3
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Zeytinyağıyla ilgili çok önemli uyarı
Aydın Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Adnan Bosnalı, zeytinyağındaki fiyat artışında iklim değişikliği sonucu düşen
zeytin rekoltesinin etkili olduğunu söyledi.
Gelecek yıllarda zeytinyağı fiyatının daha da artacağını belirten ATB Başkanı
Adnan Bosnalı, dünyada 3 milyon ton zeytinyağına ihtiyaç varken
rekoltenin 2,5 milyon ton olduğuna dikkat çekti.

ATB Başkanı Adnan Bosnalı, konuyla ilgili yazılı değerlendirmesinde, dünyada zeytin
ağaçlarının iklim değişikliğinden dolayı 10 yıldır az mahsül verdiğini,
dolayısıyla zeytinyağındaki fiyat artışının dünyadaki iklim
değişikliğine bağlı olarak arttığını ifade etti. Zeytinyağı fiyatının
yaza doğru daha da fiyatlanacağını belirten Bosnalı, “Dünya zeytin ağaçları iklim değişikliğinden dolayı 10 yıldır mahsül az
veriyor. Mahsul hep dünya ihtiyacının altında çıkıyor. O yüzden fiyatlar
arttı. Bu iklim düzelecek, ağaçlar yeşerecek 10 bin yıl yaşıyor bu
zeytin ağaçları. Biz olmasak da çocuklarımızın veya onların çocukları bu
mahsulleri görecekler. Bizim zeytin ve zeytinyağı için milli ürün
olarak şunu yapmamış gerekiyor. Zeytin ve zeytinyağı tüketmemiz
gerekiyor. Kişi başı 1,5 kg. olan zeytinyağını 5 kg.'a çıkarmamız
gerekiyor. Rakip ülkeler Yunanistan’da kişi başı zeytinyağı tüketimi 21
kg. kişi başına. Petrolden sonra en çok döviz çıktımız bitkisel yağ,
müthiş ithalat var.”
dedi.

2016 yılında 2,5 milyon ton üretim olacağını, ihtiyacın ise 3 milyon ton olduğunu kaydeden ATB
Başkanı Bosnalı, açıklamasına şöyle devam etti: "Aydın’da 2006 yılında 55 bin ton zeytinyağı üretimimiz var. Bu yıldan itibaren
zeytinyağı üretiminde düşüş var. Şu anda yıllık 10- 15 bin ton
civarında. Stoklarda bulunan 18 bin ton zeytinyağı da tükendi. Dünyada
zeytinyağı üretimi de azaldı. Fiyatların yükselmesi tüketiciyi de
olumsuz etkiliyor. Aydın’da her yere Gemlik zeytini dikildi. Adaptasyon
problemi var gelecekte bu da sıkıntı olabilir. Türkiye’de 186 milyon
zeytin ağacı vardı. Şimdi 250 milyon zeytin ağacı var. AB ülkeleri
zeytinyağı üreticisi kilo başına 5 TL destek veriyor, bizde bu rakam 70
kuruş. Zeytinyağı iç tüketimi kişi 1- 1,5 kg. Bu oran kişi başına 5 kg.
olmalı.”


Bosnalı'nın verdiği bilgiye göre, Türkiye’nin 2012/2013 yılı zeytinyağı üretimi 195 bin ton iken 2013/2014'te 180 bin
ton oldu. Bu sezon ise 145 bin ton civarında bekleniyor. Dünya
zeytinyağı üretiminde yaklaşık yüzde 6 payı olan Türkiye’de en çok
tüketim Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde oluyor.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:23 PM | Message # 4
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Cilt kanserine karşı muz yiyin
İsviçre’nin Lozan şehrinde faaliyet gösteren Federal Teknoloji Enstitüsü (EPFL) yaptığı açıklamada muzun
kansere karşı nasıl mücadele ettiğini açıkladı.Yayınlanma tarihi: 09 Şubat 2016 Salı





Lozan Federal Teknoloji Enstitüsü öncelikle cilt kanserine ve cildin kansere karşı olan mücadelesi sırasında muzun büyük katkıda bulunduğunu
açıklarken vatandaşların muz tüketimine önem vermelerini önerdi. Bu arada muzun cilt üzerinde bulunan siyah lekelerin kaybedilmesinde de etkili olduğu belirtilirken cildin üzerinde güneşten oluşan
pigmentlerden de koruduğu ifade edildi. EPFL yaptığı testlerin olumlu
sonuçlar verdiğini açıklarken yaz kış demeden bütün mevsimlerde muz
tüketilmesini tavsiye etti.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:27 PM | Message # 5
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Zika Avrupa'da ilk kez hamile bir kadında görüldü
İspanya'da hamile bir kadında Zika virüsü görüldü. Avrupa'da ilk kez böyle bir vaka görülüyor.
Yayınlanma tarihi: 05 Şubat 2016 Cuma







İspanya Sağlık Bakanlığı, adı açıklanmayan ve Kolombiya'dan yeni dönen hamile bir kadının Zika hastalığına yakalandığını açıkladı.
Kadının hastalığa Kolombiya'da yakalandığı düşünülüyor.

Amerika kıtasında yayılan virüs, bebeklerin gelişimlerini tamamlamadan doğmasına yol açıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sivrisineklerle bulaşan ve mikrosefali hastalığına
neden olan virüs nedeniyle küresel kamu sağlığı acil durumu ilan
etmişti.

WHO, Zika virüsünün görüldüğü bölgeleri ziyaret eden kişilerin kan bağışlarının kabul edilmemesi çağrısında bulundu.

İspanyol Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasında, Zika virüsü taşıdığı belirlenen
hamile kadının Katalonya bölgesinde yaşadığı belirtildi.
Bakanlık, bunun İspanya'da teyit edilen yedi vakadan biri olduğunu kaydetti.

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, hastaların durumlarının iyi olduğunu ve salgın tehlikesi bulunmadığını duyurdu.












 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:28 PM | Message # 6
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
'20'lik dişi çektirmek gereksiz, zararlı olabilir'
İstatistiklere göre 2011 yılında ABD'de 10 milyon 20'lik diş çekildi. Son yıllarda herkes "çenesinde yer olmadığı"
gerekçesiyle ağrılı bir şekilde çıkan 20'lik dişlerini çektiriyor.
Yayınlanma tarihi: 03 Şubat 2016 Çarşamba







Çoğunlukla lokal anestezi, nadiren de genel anestezi altında yapılan ufak bir cerrahi operasyon olan 20'lik diş çekiminin aynı zamanda büyük
bir mali boyutu da var.

"ÇENE KEMİĞİ HASARINDAN İÇ KANAMAYA KADAR BİRÇOK ZARARI OLABİLİR"

Fusion.net'te yer alan bir habere göre Dr. Jay Friedman, 20'lik diş çekiminin en
gereksiz tıbbi prosedürlerden bir tanesi olduğunu belirtiyor.
Friedman'ın bu konuda yaptığı çalışmaya göre gereksiz 20'lik diş çekimi
ağrı, yutma bozukluğu, çene kemiği hasarı, yumuşak doku enfeksiyonu
hatta iç kanamaya bile neden olabilir.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:29 PM | Message # 7
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Dikkat: Tütün kullanımı ve hareketsiz yaşam kanser sebebi
Kanserin yüzde 90 çevresel, yüzde 10 oranında ise genetik faktörlere bağlı oluştuğu açıklandı.
Yayınlanma tarihi: 04 Şubat 2016 Perşembe







Samsun İl Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı Dr. Erdinç Özoğlu, 4 Şubat Dünya
Kanser Günü nedeniyle açıklama yaptı. Kanserin dünya genelinde giderek
artan bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan Dr. Özoğlu şöyle konuştu:
"Kanser yüzde 90 çevresel, yüzde 10 oranında ise genetik faktörlere bağlı oluşmakta, çevresel faktörler arasında da
tütün, alkol, obezite ve enfeksiyonlar ilk sıralarda yer almaktadır.
Dünyada her geçen gün daha fazla insan tütün ve tütün mamullerine,
hareketsiz yaşam tarzına ve yanlış beslenme gibi kanserin en önemli risk
faktörlerine maruz kalmaktadır. Küresel olarak tütün kullanımı hala en
önemli risk faktörü olup, her yıl 5 milyon kanser ölümünün ve tüm kanser
ölümlerinin yüzde 22 sinin sorumlusudur." ERKEN TANININ ÖNEMİ Kanser erken tanının tedavi şansını artırdığını kaydeden Dr. Erdinç Özoğlu, "Bireyler kendi vücutları hakkında bilgi sahibi olmaya,
olağandışı bir değişikliğin fark edilmesi durumunda doktora başvurmaya
teşvik edilmelidirler. Sağlık çalışanları ve bireyler erken teşhisin
değeri hakkında bilgilendirilmelidir. Çünkü erken teşhis, tedavinin
başarılı olması adına atılan ilk ve en önemli adımdır."
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:30 PM | Message # 8
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Ağız kokusu birçok hastalığın habercisi olabilir
Ağız kokusu; sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği,
metabolizma bozuklukları, bademcik iltihabı ile diş eti rahatsızlıkları
gibi hastalıkların habercisi olabilir. Uzmanlar, diş bakımı ile
birlikte ağız kokusunu önlemek için, buna neden olan yiyecek ve
içeceklerden kaçınılması gerektiğini vurguladı.
yayınlanma tarihi: 04 Şubat 2016 Perşembe








Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu üyesi Diş Hekimi Recep Eşkar, birçok
hastalığın habercisi olabilecek ağız kokusu hakkında bilgiler verdi. Eşkar, “Ağız kokusu; bireylerin, beden-ruh-sosyal sağlığını da olumsuz yönde etkiyebilir. Arkadaş ve dost çevresinden uzaklaşma, başka
insanların varlığı sebebiyle sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınma gibi
olumsuz durumları beraberinde getirebilir. Bu nedenle ağız kokusuna
sebep olan problem teşhis edilmeli ve sebebe yönelik tedavi
uygulanmalıdır. Aynı zamanda ağız kokusunu önlemek için kokuya neden
olan yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır.” diye konuştu. Ülkemizde her 4 kişiden 1’inde bulunan ağız kokusundan kurtulmak için uygulanabilecek yöntemleri açıklayan Recep Eşkar, şunları sırladı: 1- Yumuşak diş fırçası değil orta sertlikte diş fırçası kullanılmalıdır. 2- Bakteri plakları ve yiyecek artıklarını temizlemek için dişler günde en az iki defa fırçalanmalı ve her gün diş ipi kullanmalıdır. 3- Ağız kokusunun nedenlerinden biri de dildeki tabakalaşmadır. Bu nedenle dilimizi fırçalamayı alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir.
Dişleri fırçalayarak ağız kokusunun %20’sinden, dil fırçalayarak ağız
kokusunun %80’inden kurtulabilirsiniz. 4- Ağız kokusunu yok etmek için piyasadan satın alınan gargaraların bir kısmı, içindeki alkol sebebiyle ağız kokusunu artırabilir. 5- Çinkolu diş macunu, çinkolu sakız gibi çinko içeren ürünler ağız kokusunu yok eder. 6- Diş ve diş eti hastalıkları ağız kokusuna neden olduğundan ağız muayenesi ve bakımı için diş hekimi düzenli olarak ziyaret edilmelidir. 7- Ağızdaki tüm diş çürükleri, kırık dolgu veya kron-köprü tedavi ettirilmelidir. 8- Protez, dolgu, diş köprülerinin aralarına kaçan ve orada kalan yiyecekler kötü kokuya sebep olacağından her gece protezleri çıkarmak ve
temizlemek gerekmektedir. 9- Ağız kuruluğundan dolayı ağız kokusu olur. Ağız kuruluğuna sebebiyet vermemek için mutlaka bol bol su içilmelidir. 10- Maydanoz nefesimizi doğal olarak temizlemede etkilidir. Kahve taneleri, limon kabukları ağız kokusunu gidermektedir.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:31 PM | Message # 9
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Dünyaya korku salan virüs cinsel ilişki yoluyla da bulaşıyor
DÜNYA Sağlık Örgütü'nün (WHO), hızlı yayılması ve tadavi edici ilacının olmaması üzerine, küresel çapta acil
durum ilan etmesine yol açan Zika virüsününün, cinsel ilişki yoluyla da
bulaştığı ortaya çıktı.
Yayınlanma tarihi: 03 Şubat 2016 Çarşamba







ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, Teksas eyaletine bağlı Dallas
kentinde, bir kişiye cinsel ilişki yoluyla Zika virüsü bulaştığını
açıkladı. Zika virüsünün yaygın olduğu bir ülkeyi ziyaret eden biri ile
cinsel ilişki yaşayan kişiye Zika virüsü bulaştığı, adı açıklanmayan
kişinin, hastanede tedavi altında olduğu belirtildi.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:32 PM | Message # 10
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
ABD'de araştırıldı: Halı saha kanser yapıyor
Sahalardaki yapay çimlerin yapımında kullanılan plastik maddelerin özellikle kalecilerde kanser riskini
artırdığı belirtildi. Kurtarışlarda oluşan sıyrıklar bu maddelerle temas
haline geçince risk ortaya çıkabiliyor.
Yayınlanma tarihi: 02 Şubat 2016 Salı







ABD’de gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, kauçuk ve araba lastiklerinin geri dönüşümü ile elde edilen siyah plastik maddelerin,
arsenik, cıva, kurşun ve benzer gibi ağır metaller içerdiği, bunların da
suni çim ile yoğun olarak temasta olan kişilerin vücutlarına rahatça
geçebileceği belirtildi. Washington Üniversitesi futbol takımı teknik
direktörü Amy Griffin, şu anda ABD’de aktif olarak futbol oynayan 158
sporcuda kanser vakalarının görüldüğünü, bu sporcuların da büyük
çoğunluğunu yüzde 60 oranıyla kalecilerin oluşturduğunu vurguladı. Kalecilerin defalarca atlayış yaptığını ve vücutlarının belirli bölgelerinde sıyrıklar oluştuğunu söyleyen Griffin, “Oluşan bu sıyrıklar
sahada bulunan siyah plastik parçalar ile temas ediyor ve plastik
içerisinde bulunan kanserojen maddeler kan yolu ile sporculara
geçebiliyor. Zaten kanser vakalarının çoğu kan ile bağlantılı”
ifadelerini kullandı. Söz konusu plastikleri üreten büyük firmalar ise
bu iddialara karşı çıkarak ürettikleri plastik maddelerin güvenli
olduğunu savunuyor. (Kaynak: Vatan)
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:33 PM | Message # 11
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Anemi kanser habercisi olabilir
Halk arasında kansılık olarak bilinen anemi, kanın oksijen taşıma kapasitesinin düşmesiyle alyuvarların içinde
bulunan hemoglobin maddesinin azalmasıdır. Aneminin nedenleri arasında
kanserinde yer aldığını söyleyen Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, özellikle
erkeklerde basurdan kaynaklanan gizli kan kayıplarına dikkat edilmesi
gerektiğini vurguladı.
Yayınlanma tarihi: 01 Şubat 2016 Pazartesi







Central Hospital’dan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, '4 Şubat Dünya Kanser Günü' öncesinde anemi ve kanser
ilişkisi hakkında şu bilgileri verdi: Anemi, mide ve bağırsak gibi
sindirim sistemi kanserleri başta olmak üzere, tüm kanser çeşitlerinin
belirtilerinden biri olabiliyor. Aneminin nedenleri arasında kanser de
yer alıyor. Bu nedenle anemi tedavisine başlanmadan önce kanserin de
akla gelmesi ve buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekiyor. Anemi, nedeni itibariyle geniş bir hastalık spektrumu ile ilgili olabileceğinden, anemi testleri de çok çeşitlilik gösterebilir. Rutin
check-up programlarındaki ilk adım test olarak hemograma bakılmasıdır.
Bu test genel olarak anemi hakkında bir ön bilgi verir. Aneminin gerçek
nedenini ortaya koyabilmek için ise daha detaylı testlere ve uzmanlık
görüşüne ihtiyaç duyulur. ANEMİ TÜM KANSER ÇEŞİTLERİNDE ORTAK BULGUDUR Anemi, kanın oksijen taşıma kapasitesinin düşmesi anlamına gelen bir tıbbi terimdir. Anemi tespit edilen hastalar, solukluk, halsizlik, efor
kapasitesinin düşmesi, nefes darlığı ve çarpıntıdan şikayet ederler.
Anemi, sağlıklı kırmızı kan hücresi yani eritrosit üretiminin bozulması,
kan hücrelerinin aşırı yıkımı, kronik hastalıklar veya görünür ya da
görünmez kan kayıpları sonucunda gelişir. Kan hücrelerinin üretim yeri kemik iliğidir. Sağlıklı eritrosit üretimi için hemoglobin denilen protein yapısında bir madde, bu maddenin
üretimi için de demir, protein, iyi bir beslenme ve vitamin desteğine
ihtiyaç vardır. Kanser dışı spesifik nedenlere bağlı anemi tipleri
tanıda önemli bir yer tutar ve uygun bir tedaviyle düzelebilir. Hekimler
daha sık rastlanan demir eksikliği anemisini ilk planda düşünerek,
ampirik tedavi uygulayabilirler. Çünkü demir eksikliği anemisi en sık
rastlanan anemi tipidir. Nedenleri arasında da kanserler önemli bir yer
tutar. Ancak anemi nedenleri arasında sayılan kanser türü hastalıklar
özel bir önem arz eder. Anemi, mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi
kanserleri başta olmak üzere tüm kanser çeşitlerinde, diğer belirtilere
eşlik eden ortak bir bulgu olarak kaydedilir. ERKEKLERDE GÖRÜLEN KANSIZLIK, CİDDİ HASTALIKLARA İŞARET EDEBİLİR Erkeklerde anemi görülme sıklığı daha düşüktür. Çünkü erkekler kadınlarda olduğu gibi jinekolojik sebeplere bağlı olarak kan kayıpları
yaşamazlar. Ayrıca kadınlara nazaran daha çok fiziksel efor gösterirler.
Bu nedenle anemi tespit edilen erkek hastalarda gerçek bir patoloji
saptama olasılığı çok daha yüksektir. Karşılaşıldığı durumlarda ise
sebebinin iyi araştırılması ve değerlendirilmesi gerekir. Çünkü
erkeklerde görülen kansızlık ciddi hastalıklara işaret ediyor olabilir.
Özellikle erkeklerde anemi gözlemlendiyse ilk olarak mide bağırsak
sisteminde yaşanan kan kaybı düşünülmelidir. Demir eksikliği anemisi de erkeklerde sıklıkla görülen anemi çeşitlerindendir. Erkeklerde yaşanan kan kaybının öncelikli
nedenlerinden biri de basurdur. Hemoroid gözlemlenen durumlarda belirli
aralıklarla kanamayla kaybedilen kan da erkeklerde demir eksikliği
anemisi yapabilir. GİZLİ KAN KAYIPLARINA İŞARET EDEN ANEMİYE DİKKAT Anemi-kanser ilişkisi yönünden bakıldığında, gizli kan kayıplarına işaret eden anemi tipi söz konusu ise, sistemik belirtiler olarak
halsizlik, çabuk yorulma, kilo kaybı yanında sindirim sistemine ait
bulantı, iştahsızlık, kusma, karın ağrısı, dışkılama alışkanlığında
değişme, gaz şişkinliği gibi belirtiler mutlaka önemsenmeli ve tetkikler
derinleştirilmelidir. Üriner sisteme (idrar yolları) ait yakınmalar da
anemi varlığında titizlikle değerlendirilmelidir. Makul sürede
düzelmeyen kuru öksürük, göğüs kafesinde ağrı, öksürükle kan gelmesi
ciddi bir akciğer hastalığı belirtisi olabilir. Bu bilgiler ışığında, gaitada gizli kan testi, laboratuar testleri, endoskopik incelemeler, BT, MR gibi günümüzün gelişmiş tanı yöntemlerine
baş vurmak suretiyle kanser araştırması yapılmadan, uzun sürebilecek
ampirik bir anemi tedavisine başlanılmamalıdır. Aksi takdirde böyle bir
tedaviden tam bir sonuç alınamayacağı gibi, tedaviyi üstlenen hekim bir
kanser tanısının geciktirilmesi sorumluluğunu da taşır. Erken saptanan
ve uygun bir şekilde tedavi edilen kanser hastalarında, kanserden
kurtulma ihtimali yanında aneminin de kolayca düzelebileceği
unutulmamalıdır. Tedavi ile hastanın yaşam standardı yükseltilebilir. Bu
sebeple nedeni saptanarak, etkin tedavi başlatılmalı ve tedavi yanıtı
izlenmelidir. MİDE VE BAĞIRSAK KANSERİNDE ANEMİ CİDDİ BİR UYARANDIR Mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi kanserleri başta olmak üzere, tüm kanserlerde anemi, diğer belirtilere eşlik eden ortak bir bulgu
olarak kaydedilir. KANSER HASTALIĞI BİRKAÇ MEKANİZMA İLE ANEMİYE NEDEN OLUR İçi boş organ kanserleri, tümör yüzeyinden görünür veya görünmez kan kayıplarının nedenidir. Sağlıklı bireylerde günde 20 ml’nin altındaki
kan kayıpları kolayca telafi edilebilirken, kanser gibi kayıpların
kronikleştiği durumlarda bir süre sonra demir (Fe) eksikliği tipinde
anemi ortaya çıkabilir. Görünmeyen (gizli) kan kayıpları özel testlerle
tespit edilebilir. Kanser, vücuda saldığı toksik maddelerin sistemik
etkileri ile birlikte, uzun vadede hastanın iştahını ve sağlıklı
beslenmesini bozar. Metabolizmayı alt-üst ederek, beslenme ve vitamin
eksikliğine de neden olabilir. Bu durum sağlıklı kan üretimi için
gerekli desteğin eksikliği sonucunu doğurarak anemiye zemin hazırlar. Bazı kanser tümörleri erken evrelerde bile fiziksel varlığıyla sağlıklı beslenmeye izin vermeyip, protein-vitamin eksikliğine yol
açabilir. Yine kanser hücrelerinin saldığı toksik maddeler, kan
üretiminden sorumlu kemik iliğini baskılayarak veya bazı kanser türleri
de kemik iliği dokusunu istila ederek anemiye neden olabilir. Sindirim sisteminin her seviyesinde gelişen kanserler bağırsak kanalında görünür veya görünmez düzeylerde kan kaybına neden olmak
suretiyle değişik derecelerde anemiye neden olabilir. Bunlar içinde
kalın bağırsağın sağ parçasında ve midede yerleşmiş kanserler daha derin
anemiye sebebiyet verebilirler. Böbrek ve mesane kanserleri idrar
yoluyla, kadın genital organ kanserleri de vajinal yolla kan kaybına ve
anemiye neden olabilir. Aneminin ağırlığı kanser hastalığının evresiyle
paralellik gösterir. ÇOCUKLARDA EN ÇOK SOLİD ORGAN TÜMÖRLERİNE RASTLANIR Halsizlik, solgunluk, çabuk yorulma gibi belirtiler çocuklarda kansızlığın habercisi olabilir. Kansızlık çocuklarda bulaşıcı
hastalıklara karşı dirençleri azaltır. Ve onların daha sık
hastalanmalarına neden olabilir. Ayrıca kansızlık, iştahsızlığa da yol
açtığından çocuklarda beslenme düzeninin de bozulmasına sebep olur.
Ancak çocuk yaş grubunda, yetişkinlerde sık rastlanan kanser tipleri çok
ender görülür. Aksine o yaş grubuna özgü daha çok solid organ tümörleri
saptanır. Anemi her olguya eşlik etmese de, büyük boyutlu bu tümörlerin
kendi içinde oluşan kanamaları anemi tablosuna yol açabilir."
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:34 PM | Message # 12
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Anne sütü ilk günlerde aşı özelliğine sahip
Yeni doğan bebeğin ilk aşısı, kolostrum denilen ilk beş günde salgılanan anne sütüdür. Emzirme ile sarılığın
önlenmesinin sağlandığını belirten uzmanlar, anne sütü almayan
çocuklarda büyüme ve gelişme gerilikleri ile solunum sistem
enfeksiyonları sıklığının artabileceğini vurguladı.








Diyetisyen Elif Bilgin Konu hakkında bilgiler vererek şunları dile getirdi: "Yeni doğan bebeğin ilk aşısı kolostrum dediğimiz ilk beş günde
salgılanan anne sütüdür. Bu süt yüksek protein, A,D ve B12 vitamini,
enfeksiyon ve alerjilere karşı antikor ve akyuvarları içerir. Yeni doğan doğumdan sonra en kısa zamanda emzirilmeli, emzirme sıklığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır. Emzirme ile
sarılığın önlenmesi sağlanır. Anne sütü almayan çocuklarda büyüme ve
gelişme gerilikleri görülebilir. Solunum sistem enfeksiyonları sıklığı
artar. İnsüline bağımlı diyabet ve ileride obezite görülme riski artar.
İlk altı ay boyunca mutlaka bebekler örnek protein olan vücutta tamamen
kullanılan anne sütü ile beslenmelidirler. Emzirme hem anne için hem de
bebeği için büyük önem taşır. Emzirmenin faydalarından sürekli bahsedilir farklı bir bakış açısıyla anne sütü almayan bebekleri neler bekliyor? Anne sütü besin öğesi
bileşimi bebeğin gereksinimi için uygundur ve bebek için en önemli
besindir. Anne sütü almayan bebeklerde şu belirtiler gözükebilir: - Sindirim sistemi, enfeksiyonlar için koruyucu maddeler içerdiğinden anne sütü almayan bebekler sık sık enfeksiyonlara yakalanır. - Orta kulak iltihabı riskini anne sütü alan bebeklere göre daha fazladır. - Bazı kronik hastalıkların oluşma riski anne sütü almayan bebeklerde daha fazladır.(Tip 1 Diyabet, Çölyak hastalığı, Obezite,Koroner Kalp
Hastalıkları gibi) - Bebeğin ruhsal,bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan anne sütü alınmadığında, dikkat azlığı sendromu,ilgisizlik gibi sorunlar ile
karşılaşılabilir." - Anne sütü almayan bebekler daha sık ağlarlar.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:35 PM | Message # 13
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Göz kapağındaki benlere dikkat
Uzmanlar, göz kapağındaki benlerde büyüme, renk değiştirme, vb. değişiklikler gösteriyorsa dikkatli olunması yönünde uyardı.





Deri, mukoza, kas, salgı bezi gibi birbirinden farklı dokulardan oluşan göz kapakları; gözün anatomik bütünlüğünün sağlanması ve görme
işlevinin sürdürülmesi açısından hayati önem taşırlar. Vücudun tüm
bölgelerinde olabilen halk arasında ’ben’ olarak isimlendirilen nevüsler
düşünüldüğü kadar her zaman masum değildirler. Uzmanlar, göz kapağında
mevcut olan ‘ben’in ilerleyen yıllarda büyüme, renk değiştirme, kanama
veya ülserleşme, üzerindeki kılların dökülmesi gibi değişiklikler
gösteriyorsa dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şeyda Atabay, konu hakkında bilgiler verdi. Göz kapağındaki benlerin ihmal edilmemesi gerektiğini belirten
Atabay şunları dile getirdi: "Deri, mukoza, kas, salgı bezi gibi
birbirinden farklı dokulardan oluşan göz kapakları; gözün anatomik
bütünlüğünün sağlanması ve görme işlevinin sürdürülmesi açısından hayati
önem taşırlar. Birbirine yaklaşarak gözü travmalardan korur , göze
giren ışığın miktarını ayarlar ve gözyaşı filminin yayılmasına yardımcı
olur. Kapaklar gözleri ıslatmak, korumak ve göz yüzeyini temizlemek
amacıyla özel olarak biçimlenmiş yüz derisinin devamıdır. Göz kapak
derisi oldukça incedir. Üst kapak derisi vücudun en ince derisidir. Deri
altı dokusu oldukça esnektir ve deri altı yağ dokusu yoktur. Göz kapaklarında çok değişik malign ya da benign (iyi yada kötü huylu) tümör görülebilmektedir. Göz kapağında karşımıza çıkan benign ya
da malign lezyonlar; vücutta deri ile kaplı herhangi bir yerde de
görülebilirler. Fakat; gerek histolojik özellikleri, gerekse tedavisinde
uygulanan cerrahi prensipler açısından, vücudun diğer bölgelerindeki
lokalize cilt lezyonlarından farklıdırlar. Bu tümörlerin olabildiğince
küçük boyutlarda erken dönemde tanınması, benign ya da malign olduğunun
kararlaştırılması son derece önemlidir. Yetersiz veya uygun olmayan
tedavi sonucunda ciddi kozmetik, anatomik ve fonksiyonel anomaliler
oluşturmaları; glob, orbita ve beyin invazyonu yapabilmeleri, göz kapak
tümörlerinin önemini arttırmaktadır. Benign lezyonlar tecrübeli bir göz tarafından klinik görüntü ve davranışlarıyla tanınabilmesine rağmen, biyopsi ile histopatolojik
tanının konulması, fatal olabilen malign kapak tümörlerin erken
tanınmasını ve tedavisini sağlamakta ve hayat kurtarıcı olmaktadır. Çoğu hastalıklarda olduğu gibi klinik öykü çok önemlidir. Lezyonun başlama yaşı, ne kadar süredir varolduğu, büyüme hızı, yerleşim yeri,
üzerindeki renk değişimleri, yanındaki cilt dokusuna benzerliği, kıl
kirpik içermesi, kanama olup olmadığı, yüzeyinde incelme-ülserasyon –
kılcal damar mevcudiyeti önemlidir. Sorgulanması gereken diğer bir nokta
ise hastanın başka vücut bölgelerinde başka tümöral lezyonların olup
olmadığı ve daha önce herhangi bir tedavi yapılıp yapılmadığıdır. Malign kapak tümörleri açık tenli, uzun süre güneşe maruz kalan ileri yaş gurubunda sıkça rastlanır. Tümörün ağrısız büyümesi , heterojen
rengi, kabuklanma olması, normal kapak yapısını bozması kötü huya
işarettir. Lezyonun sertliği, mobil olup olmadığı, kirpiklerin kaybı, çevre dokulara kemiğe yayılımı malignite açısından önemlidir. Göz
hareketlerindeki kısıtlılık tümörün göz arkası orbitaya yayılımını
düşündürmelidir. Olabilecek metastazlar açısından sistemik değerlendirme
gereklidir. Benign kapak tümörleri oldukça sık görülür. Tedavisinde kozmetik amaçlı basit eksizyon ve defektin kapatılması yeterlidir. Vücudun tüm bölgelerinde olabilen halk arasında ’ben’ olarak isimlendirilen nevüsler düşünüldüğü kadar her zaman masum değildirler.
Mevcut olan ‘ben’ ilerleyen yıllarda büyüme, renk değiştirme, kanama
veya ülserleşme, üzerindeki kılların dökülmesi gibi değişiklikler
gösteriyorsa dikkatli olunmalı ve bir uzmana danışılmalıdır. Sonradan
ortaya çıkan kitle veya ‘ben' olarak nitelendirilen lezyonlar mutlaka
değerlendirilmelidir. Benign olarak değerlendirdiğimiz ve büyüme,
değişiklik göstermeyen lezyonlar takip edilmeli, fotoğraflanmalıdır.
Bazı durumlarda eksizyon tıraşlama gerekmektedir. Malign tümörlerde
tedavi cerrahidir. Tümör geniş olarak sağlam doku sınırı içerecek
şekilde çıkartılır. Çıkartılan deri kenarına koter krio uygulaması
yapılır. Gereken durumlarda radyoterapi kemoterapi uygulanır. Kapak kitlelerinin tedavisinde, kitleyi ortadan kaldırmak temel amaç gibi görünmekle birlikte, esas amaç; gözün anatomik ve fizyolojik
fonksiyonlarının devamının sağlanması, anatomik yapının ve kozmetik
görüntünün korunmasıdır. Küçük tümörlerin rekonstrüksiyonunda primer
onarım yeterli olurken büyük tümörlerde fleb kaydırması veya vücudun başka bir bölgesinden (kol içi- kulak arkası gibi) greft nakli gerekmektedir. Göz kapağı onarımı özel bir önem taşır. Başarısız ve yetersiz onarımlar estetik kusurlara yol açmasının yanında; konjonktivit, keratit
ve sonunda körlüğe kadar gidebilen ciddi komplikasyonlara neden
olabilir. Göz çevresi tümörlerinin sadece %15-20’si malign özellik taşımaktadır. Göz kapağında iyileşmeyen yara olduğunda, yeni bir lezyon
oluşup büyümeye başladığında veya daha önceki ’ben' benzeri bir lezyonun
değişiklik göstermesi durumunda mutlaka göz hekimine muayene olunmalı
ve bunun kötü huylu bir tümör olup olmadığının belirlenmesi
gerekmektedir."
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:36 PM | Message # 14
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Limon çekirdeğinde büyük tehlike
Uzmanlar, limon çekirdeğine karşı uyardı...








Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Nüvit Sarımurat,
çocuklarda apandisit ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Çocuğunuz, 4 saatten uzun süren karın ağrısı, iştahsızlık, kusma, halsizlik ve hafif ateş gibi belirtileri bir arada yaşıyorsa apandisit
riski ile karşı karşıya olabilirsiniz. Apandisit patlaması hayati riske
neden olabileceği için, mümkün olduğunca kısa sürede müdahale edilmesi
önemlidir. HER KARIN AĞRISI APANDİSİT DEĞİLDİR

Çocuklarda karın ağrısı birçok nedenle görülür. İshal, kabızlık ve hatta orta
kulak iltihabı bile karındaki lenf bezlerini şişirip, karın ağrısına
neden olabilir. Bu nedenle her karın ağrısı apandisit olarak
değerlendirilmemelidir. Ağrının süresi ve başlama yeri, teşhis konusunda
yol göstericidir ancak apandisit başlangıç aşamasında çok tipik
bulgular vermeden ilerleyebilir.

APANDİSİT OKUL DÖNEMİNDE DAHA YAYGIN

Bütün yaş grupları göz önüne alındığında çocuklarda en sık acil cerrahi
girişim gerektiren durum apandisittir. İlk yaşlarda çok sık görülmez,
daha sonra giderek artar. Genellikle okul döneminden ergenliğe kadar
olan süreçte fazla rastlanmaktadır. Apandisitin çocuklar arasında yaygın
olmasının nedeni enfeksiyonlara daha yatkın olmalarıdır.

ÇEKİRDEKLİ GIDALARA DİKKAT

Apandisitin beslenmeyle doğrudan bir bağlantısı bulunmamaktadır. Ancak küçük
çocuklara çekirdekli gıdalar verilirken dikkatli olunmalıdır. Örneğin
basit bir limon çekirdeği bile deliği tıkayabilir ve apandisit
gelişebilir. Ayrıca çekirdek ya da başka bir faktör olmaksızın, vücudun
kendi yaptığı “fekalit” adı verilen taşlaşmış dışkı da deliği
tıkayabilir ve apandisit patlayabilir.
 
baran72Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:41 PM | Message # 15
Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
Böbrek hastalarına kestane yemeyin uyarısı
BESLENME ve Diyet Uzmanı Esra Kula, potasyum, magnezyum gibi önemli minerallerle birlikte vitamin içeriği de
zengin olan kestaneyi böbrek hastalarının yememesi istendi.







Kayseri'deki özel bir hastanede beslenme ve diyetü uzmanı Esra Kula, kestanenin
enerji değeri oldukça yüksek yiyeceklerden biri, 100 gramının 3 dilim
ekmeğe eş değer olduğunu söyledi. Kula, kilo fazlalığı olanları ve
diyabet hastalarının kestane tüketirken dikkatli olmaları, yüksek
potasyum içeriği nedeniyle böbrek hastalarının bundan uzak durması
gerektiğini anlattı. Beslenme ve diyet uzmanı Esra Kula kestanenin fayda  ve zararlarına ilişkin şöyle dedi: * Stresin zararlı etkilerini azaltıyor: Yeşil salataların içine 100 gram haşlanmış kestane ilave edin. Yeşilliklerden gelen C vitamini
kestaneden gelen potasyum ve nişasta ile birleşerek, stresin vücutta
neden olduğu zararlı etkileri giderir ve zindelik verir. 100 gramı 1
orta boy Anamur muzundan daha fazla potasyum içerir. * Tansiyonu düşürmeye yardımcı: Kestane içeriğinde bulunan potasyum tansiyon üzerinde de düşürücü etki sağlıyor ve kas yorgunluğunu
gideriyor. 1 fincan hatmi çiçeği ile birlikte 1 avuç kestane yiyerek
tansiyonunuzu düşürmeye yardımcı olabilirsiniz. Hatmi çiçeğinin idrar
söktürücü özelliği bulunuyor ve kestane de potasyum içeriği sayesinde
tansiyon düşürmeye veya dengelemeye yardımcı olabiliyor. * Sağlıklı bir ara öğün alternatifi: Kestane sağlıklı içeriği ile tercih edebileceğiniz atıştırmalıklar arasında yer alıyor. Yağlı,
şekerli, unlu atıştırmalıklar yerine 3-4 orta boy kestane yanında 1
fincan elma tarçın çayı ile tok tutan düşük kalorili ve lifli bir ara
öğün tercih edebilirsiniz. * Kas yorgunluğunu alır: Özellikle fazla enerji harcayanlar ya da spor yapanlar için kestane önerilen yiyecekler arasında yer alıyor.
Kestanenin çok düşük yağ içeriğine rağmen nişasta içeriği yüksek. Spor
sonrası 1 bardak süt veya yoğurtla beraber yenilen 100 gram kestane, kas
yorgunluğunu alıp enerji verir. * Çocuğa enerji: Çocuklarınıza sağlıklı bir öğün alternatifi sunmak istiyorsanız kestane tercih edebileceğiniz alternatifler arasında yer
alıyor. Kahvaltıda ya da ara öğünlerde balla kestane, süt ve balı
karıştırarak lezzetli, hem de sağlıklı bir menü hazırlanabilir.  Bu
yiyecek çocuğunuza enerji, vitamin ve mineral sağlar. * Bağırsak düzensizliklerine: Kestane, liften zengin yapısı sayesinde ishal ve kabızlık gibi bağırsak düzensizliklerini önler ve bağışıklığın
kuvvetlenmesini destekler. Günde 1 bardak kefirle birlikte
tüketilecek 1 avuç kestane bağırsak florasının düzenlenmesine yardımcı
olur.
 
Forum » SERBEST BÖLÜM » Sağlık » sağlıklı yaşam haberleri (güncel)
  • Page 1 of 1
  • 1
Search:

Copyright MyCorp © 2024 Site managed by uCoz