|
![](/.s/t/621/3.gif) |
Saturday, 2025-02-08, 5:03 PM |
FORUMTR.UCOZ.COM... | ![Home](/.s/t/621/4.gif)
![Sign Up](/.s/t/621/6.gif)
![Log In](/.s/t/621/8.gif) |
Welcome ziyaretci | RSS |
|
sağlıklı yaşam haberleri
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:18 PM | Message # 1 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Dilinizin rengi neyin habercisi? Zirve Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Cımbız, dil rengi ve şeklinin bir çok hastalıkların habercisi olduğunu söyledi.
Odatv'nin haberine göre, Hastalık ortaya çıkmadan önce dilin birçok konuda bilgi vereceğini kaydeden Cımbız, “Örneğin normalde bir dilin rengi açık pembedir, üzerinde hafif ince bir beyaz tabaka olabilir. Eğer bu pembelik kırmızıya ya da koyu kırmızı bir renge dönüşürse bu bizim vücudumuzda iltihap olduğunu gösterir. Bu iltihap akciğerden bağırsak mide veya iç organlarının herhangi bir tanesinden bize bilgi verecektir.” dedi. Dilin renginin hastalıkların ön teşhisi olduğunu vurgulayan Cımbız, şunları kaydetti: “Dilin rengi koyu kırmızıysa iltihabın çok fazla olduğunu hatta dilin üzerinde sarı bir tabaka varsa vücutta uzun süreli bir iltihabın olduğunu bize gösteriyor. Eğer böyle bir problemle karşı karşıya kaldıysanız doktorunuza görünmenizde fayda vardır. Çünkü oradaki iltihap uzun sureli olduğu için vücut kendi kendine tedavi edemiyordur. Müdahaleye ihtiyaç vardır. Dilin rengi hastalıkların ön teşhisidir. Size ileri ki zamanlarda ortaya çıkacak hastalığı önceden bildirir.” Dile bakarak birçok hastalık hakkında fikir sahibi olunacağını vurgulayan Cımbız, “Örneğin diliniz çok ıslak ve çok tükürüklüyse bu sizin sık beslendiğinizi ve vücudunuzda çok fazla su tuttuğunuzun göstergesidir. Bunun yanında tansiyonunuz yükseliyorsa çok fazla tuzlu, şekerli ve baharatlı besleniyorsunuz anlamına gelir.” diye konuştu. 'DİL BÜTÜN İÇ ORGANLARIN AYNASIDIR' Dilin bütün iç organların aynası olduğunu aktaran Cımbız, “Kendinize dil çıkarın. Normalin dışında bir görüntüsü varsa hayatınızda değiştirmeniz gereken şeyler vardır demektir. Eğer dilimizin altındaki damarlar fazla ise aşırı şeker ve tuz alıyoruz demektir bunu azaltmamız lazım. Eğer dilin üstünde koyu kırmızı bir renk varsa, acıdan ve baharatlardan uzak durmamız gerekiyor. Eğer dil soluk kuruysa açık renkteyse, vücut sıvısız kalmış demektir.” ifadelerini kullandı. Dilin düz olması gerekirken kenarlarında diş izi varsa karaciğer ve safra kesesinde sorunun olduğunu vurgulayan Cımbız, “Bu ciddi bir karaciğer ve safrakesesi hastası olduğunuzu göstermez ama ilerde bunun olacağını ve uzun süredir böyle bir problem yaşadığınızı gösterir. Eğer böyle bir problem varsa karaciğerinizi desteleyen et, daha az ilaç, daha fazla sebze tüketmeniz gerekiyor. Diliniz soluk renkli ise pembeliği kaybolmuşsa bu sizin kansız olduğunuzu gösterir. Kan yapıcı yiyecekler tüketmeli, kafeini azaltmanız gerekmektedir.” diye konuştu. Özellikle dilin ucunda oluşan değişikliklerin kalp ve akciğer ile ilgili problemleri gösterdiğini belirten Cımbız, “Dilin ortasının sarı, beyaz olması mide ve dalak ile ilgili fikirler verir ve bunun beraberin dilin yanlarında gördüğünüz diş izleri ve çatlaklar karaciğer ve safra kesesiyle ilgili problem olduğunu gösterir. Dili yukarı kaldırıp altındaki damarlar çok belirgin ise mesane ve böbrek problemlerinin ön planda olduğunu gösteriyor.” dedi.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:18 PM | Message # 2 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Sigara ömürden beş yıl çalıyor Arkadaş ortamında ya da büyüklerden görerek başlanan sigara, ömürden 5 yıl çalıyor. Her yıl dünyada 5 milyon, Türkiye’de ise 100 binden fazla ölüm, tütün ve tütün ürünlerine bağlı hastalıklardan kaynaklanıyor. Yayınlanma tarihi: 08 Şubat 2016 Pazartesi Uzmanlara göre, kan dolaşımının sağlandığı her noktaya zarar veren sigara, her yaşta bırakılabilir. ‘Bir taneden bir şey olmaz’ diyerek başlanan ve zamanla bağımlılığa dönüşen sigaranın, sağlığa zararları saymakla bitmiyor. Sigara bağımlılığı birçok hastalığa davetiye çıkarırken, uzmanlara göre insan ömründen en az 5 yıl çalıyor. ‘9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ dolayısıyla Memorial Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. İlkay Keskinel, ciddi sağlık sorunlarına neden olan sigarayı bırakmak için önerilerde bulundu. BIRAKILIRSA KALP KRİZİ RİSKİ YARI YARIYA AZALIYOR Sigaranın vücutta neredeyse her organı olumsuz etkilediğini söyleyen Keskinel, “Bırakın, kalp krizi riskiniz yarı yarıya azalsın. Sigara, hem ülkemizde hem dünyada ilk sırada yer alan en önemli sağlık sorunudur. Sadece fiziksel olarak değil ruhsal etkisi ve sosyal yönü ile de bağımlılığa neden olmaktadır. Ağız, dil, gırtlak, soluk ve yemek borusu, mide, pankreas, böbrek, mesane, rahim ağzı kanserlerine neden olabileceği unutulmamalıdır. Sigaranın bırakılması ile 1 gün içinde kalp krizi geçirme riski yarı yarıya azalmaktadır. Bunun yanı sıra pek çok organ ve doku kanseri, gastrit/mide ülseri, KOAH gibi sigaranın yola açtığı hastalıklara yakalanma riski de azalmaktadır” diye konuştu. BİR NEFESTE 10 KATRİLYON ZEHİRDEN KAÇININ Sigaradan çekilen bir nefesle milyonlarca zararlı molekülün kana karıştığını belirten Keskinel, şöyle devam etti: “Bir solukta 10 katrilyon oksidan akciğerlerdeki hava keseciklerinden kan dolaşımına geçmektedir. Başta sigaranın zararı sadece akciğerler gibi görülse de kanın ulaştığı tüm doku ve organlara da ulaşmaktadır. Pek çok sağlık sorununa sebep olan sigara, aynı zamanda ciltte lekelere, dişte ise kayıplara ve lekelenmeler ile estetik problemlere de neden olmaktadır. Sigarayı bırakmaya başladığınız andan itibaren ve diş ve ciltteki nikotine bağlı lekeler de kaybolacaktır.” İLK GÜNLERDE KARARLI OLMAK ÇOK ÖNEMLİ Sigarayı bırakmayı düşünen bir kişi en fazla ilk günlerde zorluk çekiyor. Kararlı ve iradeli olmanın önemine dikkat çeken Keskinel, “Sigarasız geçirilen her gün kişinin kendi daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. Sigarayı bırakarak daha ilk günlerde tat ve koku alma duyularında düzelme yaşanır. Fiziksel kapasite de yaşanan olumlu değişimle daha rahat soluk alıp verme sağlanır. Sigara içen kişiler, bu alışkanlıkları nedeniyle çoğunlukla kötü koktuklarının, çok rahat soluk alamadıklarının, tat ve koku duyularının eskiye göre köreldiğinin farkına varamazlar. Sigarayı bıraktıktan sonra kişiler zamanla hayat kalitelerinin ne kadar yükseldiğini fark ederler” şeklinde konuştu. BAĞIMLILIK DERECESİNE GÖRE UYGUN PLANLAMA YAPILIYOR Sigara içiminin bırakılması ile vücuttan ilk 12 saat içinde nikotin ve karbon monoksit etkisinin kaybolmaya başladığını söyleyen Keskinel, “Bağışıklık sistemini zayıflamasını sağlayan baskılayıcı etki de zamanla kaybolmaktadır. Sigarayı bırakmanın yaş ya da bir cinsiyet kriteri yoktur. Hiçbir zaman sigarayı bırakmak için geç değildir. Sigarayı bırakırken, göğüs hastalıkları uzmanlarınca yürütülen sigara polikliniklerinden de yardım alınabilir. Bu konuda yardım almaktan çekinilmemelidir. Sigara bırakma polikliniğinde, bağımlılığın tipi ve derecesi değerlendirilerek, uygun görülen kan tahlilleri, akciğer filmi ve solunum testi gibi tetkikler yapılabilir. Doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde ilaç tedavisi ve kontrollerle tedavi sağlanabilir” dedi.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:19 PM | Message # 3 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Zeytinyağıyla ilgili çok önemli uyarı Aydın Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Adnan Bosnalı, zeytinyağındaki fiyat artışında iklim değişikliği sonucu düşen zeytin rekoltesinin etkili olduğunu söyledi.
Gelecek yıllarda zeytinyağı fiyatının daha da artacağını belirten ATB Başkanı Adnan Bosnalı, dünyada 3 milyon ton zeytinyağına ihtiyaç varken rekoltenin 2,5 milyon ton olduğuna dikkat çekti.
ATB Başkanı Adnan Bosnalı, konuyla ilgili yazılı değerlendirmesinde, dünyada zeytin ağaçlarının iklim değişikliğinden dolayı 10 yıldır az mahsül verdiğini, dolayısıyla zeytinyağındaki fiyat artışının dünyadaki iklim değişikliğine bağlı olarak arttığını ifade etti. Zeytinyağı fiyatının yaza doğru daha da fiyatlanacağını belirten Bosnalı, “Dünya zeytin ağaçları iklim değişikliğinden dolayı 10 yıldır mahsül az veriyor. Mahsul hep dünya ihtiyacının altında çıkıyor. O yüzden fiyatlar arttı. Bu iklim düzelecek, ağaçlar yeşerecek 10 bin yıl yaşıyor bu zeytin ağaçları. Biz olmasak da çocuklarımızın veya onların çocukları bu mahsulleri görecekler. Bizim zeytin ve zeytinyağı için milli ürün olarak şunu yapmamış gerekiyor. Zeytin ve zeytinyağı tüketmemiz gerekiyor. Kişi başı 1,5 kg. olan zeytinyağını 5 kg.'a çıkarmamız gerekiyor. Rakip ülkeler Yunanistan’da kişi başı zeytinyağı tüketimi 21 kg. kişi başına. Petrolden sonra en çok döviz çıktımız bitkisel yağ, müthiş ithalat var.” dedi.
2016 yılında 2,5 milyon ton üretim olacağını, ihtiyacın ise 3 milyon ton olduğunu kaydeden ATB Başkanı Bosnalı, açıklamasına şöyle devam etti: "Aydın’da 2006 yılında 55 bin ton zeytinyağı üretimimiz var. Bu yıldan itibaren zeytinyağı üretiminde düşüş var. Şu anda yıllık 10- 15 bin ton civarında. Stoklarda bulunan 18 bin ton zeytinyağı da tükendi. Dünyada zeytinyağı üretimi de azaldı. Fiyatların yükselmesi tüketiciyi de olumsuz etkiliyor. Aydın’da her yere Gemlik zeytini dikildi. Adaptasyon problemi var gelecekte bu da sıkıntı olabilir. Türkiye’de 186 milyon zeytin ağacı vardı. Şimdi 250 milyon zeytin ağacı var. AB ülkeleri zeytinyağı üreticisi kilo başına 5 TL destek veriyor, bizde bu rakam 70 kuruş. Zeytinyağı iç tüketimi kişi 1- 1,5 kg. Bu oran kişi başına 5 kg. olmalı.”
Bosnalı'nın verdiği bilgiye göre, Türkiye’nin 2012/2013 yılı zeytinyağı üretimi 195 bin ton iken 2013/2014'te 180 bin ton oldu. Bu sezon ise 145 bin ton civarında bekleniyor. Dünya zeytinyağı üretiminde yaklaşık yüzde 6 payı olan Türkiye’de en çok tüketim Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde oluyor.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:23 PM | Message # 4 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Cilt kanserine karşı muz yiyin İsviçre’nin Lozan şehrinde faaliyet gösteren Federal Teknoloji Enstitüsü (EPFL) yaptığı açıklamada muzun kansere karşı nasıl mücadele ettiğini açıkladı.Yayınlanma tarihi: 09 Şubat 2016 Salı Lozan Federal Teknoloji Enstitüsü öncelikle cilt kanserine ve cildin kansere karşı olan mücadelesi sırasında muzun büyük katkıda bulunduğunu açıklarken vatandaşların muz tüketimine önem vermelerini önerdi. Bu arada muzun cilt üzerinde bulunan siyah lekelerin kaybedilmesinde de etkili olduğu belirtilirken cildin üzerinde güneşten oluşan pigmentlerden de koruduğu ifade edildi. EPFL yaptığı testlerin olumlu sonuçlar verdiğini açıklarken yaz kış demeden bütün mevsimlerde muz tüketilmesini tavsiye etti.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:27 PM | Message # 5 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Zika Avrupa'da ilk kez hamile bir kadında görüldü İspanya'da hamile bir kadında Zika virüsü görüldü. Avrupa'da ilk kez böyle bir vaka görülüyor. Yayınlanma tarihi: 05 Şubat 2016 Cuma
İspanya Sağlık Bakanlığı, adı açıklanmayan ve Kolombiya'dan yeni dönen hamile bir kadının Zika hastalığına yakalandığını açıkladı. Kadının hastalığa Kolombiya'da yakalandığı düşünülüyor.
Amerika kıtasında yayılan virüs, bebeklerin gelişimlerini tamamlamadan doğmasına yol açıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sivrisineklerle bulaşan ve mikrosefali hastalığına neden olan virüs nedeniyle küresel kamu sağlığı acil durumu ilan etmişti.
WHO, Zika virüsünün görüldüğü bölgeleri ziyaret eden kişilerin kan bağışlarının kabul edilmemesi çağrısında bulundu.
İspanyol Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasında, Zika virüsü taşıdığı belirlenen hamile kadının Katalonya bölgesinde yaşadığı belirtildi. Bakanlık, bunun İspanya'da teyit edilen yedi vakadan biri olduğunu kaydetti.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, hastaların durumlarının iyi olduğunu ve salgın tehlikesi bulunmadığını duyurdu.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:28 PM | Message # 6 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| '20'lik dişi çektirmek gereksiz, zararlı olabilir' İstatistiklere göre 2011 yılında ABD'de 10 milyon 20'lik diş çekildi. Son yıllarda herkes "çenesinde yer olmadığı" gerekçesiyle ağrılı bir şekilde çıkan 20'lik dişlerini çektiriyor. Yayınlanma tarihi: 03 Şubat 2016 Çarşamba
Çoğunlukla lokal anestezi, nadiren de genel anestezi altında yapılan ufak bir cerrahi operasyon olan 20'lik diş çekiminin aynı zamanda büyük bir mali boyutu da var. ![](http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2016/2/3/475004_resource/56b21cb667b0a912e831d3a2.jpg)
"ÇENE KEMİĞİ HASARINDAN İÇ KANAMAYA KADAR BİRÇOK ZARARI OLABİLİR"
Fusion.net'te yer alan bir habere göre Dr. Jay Friedman, 20'lik diş çekiminin en gereksiz tıbbi prosedürlerden bir tanesi olduğunu belirtiyor. Friedman'ın bu konuda yaptığı çalışmaya göre gereksiz 20'lik diş çekimi ağrı, yutma bozukluğu, çene kemiği hasarı, yumuşak doku enfeksiyonu hatta iç kanamaya bile neden olabilir.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:29 PM | Message # 7 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Dikkat: Tütün kullanımı ve hareketsiz yaşam kanser sebebi Kanserin yüzde 90 çevresel, yüzde 10 oranında ise genetik faktörlere bağlı oluştuğu açıklandı. Yayınlanma tarihi: 04 Şubat 2016 Perşembe
Samsun İl Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı Dr. Erdinç Özoğlu, 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle açıklama yaptı. Kanserin dünya genelinde giderek artan bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan Dr. Özoğlu şöyle konuştu: "Kanser yüzde 90 çevresel, yüzde 10 oranında ise genetik faktörlere bağlı oluşmakta, çevresel faktörler arasında da tütün, alkol, obezite ve enfeksiyonlar ilk sıralarda yer almaktadır. Dünyada her geçen gün daha fazla insan tütün ve tütün mamullerine, hareketsiz yaşam tarzına ve yanlış beslenme gibi kanserin en önemli risk faktörlerine maruz kalmaktadır. Küresel olarak tütün kullanımı hala en önemli risk faktörü olup, her yıl 5 milyon kanser ölümünün ve tüm kanser ölümlerinin yüzde 22 sinin sorumlusudur." ERKEN TANININ ÖNEMİ Kanser erken tanının tedavi şansını artırdığını kaydeden Dr. Erdinç Özoğlu, "Bireyler kendi vücutları hakkında bilgi sahibi olmaya, olağandışı bir değişikliğin fark edilmesi durumunda doktora başvurmaya teşvik edilmelidirler. Sağlık çalışanları ve bireyler erken teşhisin değeri hakkında bilgilendirilmelidir. Çünkü erken teşhis, tedavinin başarılı olması adına atılan ilk ve en önemli adımdır."
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:30 PM | Message # 8 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Ağız kokusu birçok hastalığın habercisi olabilir Ağız kokusu; sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlar, şeker hastalığı, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, metabolizma bozuklukları, bademcik iltihabı ile diş eti rahatsızlıkları gibi hastalıkların habercisi olabilir. Uzmanlar, diş bakımı ile birlikte ağız kokusunu önlemek için, buna neden olan yiyecek ve içeceklerden kaçınılması gerektiğini vurguladı. yayınlanma tarihi: 04 Şubat 2016 Perşembe
![](http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2016/2/4/475329_resource/6.jpeg) Hospitadent Diş Hastanesi Yönetim Kurulu üyesi Diş Hekimi Recep Eşkar, birçok hastalığın habercisi olabilecek ağız kokusu hakkında bilgiler verdi. Eşkar, “Ağız kokusu; bireylerin, beden-ruh-sosyal sağlığını da olumsuz yönde etkiyebilir. Arkadaş ve dost çevresinden uzaklaşma, başka insanların varlığı sebebiyle sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınma gibi olumsuz durumları beraberinde getirebilir. Bu nedenle ağız kokusuna sebep olan problem teşhis edilmeli ve sebebe yönelik tedavi uygulanmalıdır. Aynı zamanda ağız kokusunu önlemek için kokuya neden olan yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır.” diye konuştu. Ülkemizde her 4 kişiden 1’inde bulunan ağız kokusundan kurtulmak için uygulanabilecek yöntemleri açıklayan Recep Eşkar, şunları sırladı: 1- Yumuşak diş fırçası değil orta sertlikte diş fırçası kullanılmalıdır. 2- Bakteri plakları ve yiyecek artıklarını temizlemek için dişler günde en az iki defa fırçalanmalı ve her gün diş ipi kullanmalıdır. 3- Ağız kokusunun nedenlerinden biri de dildeki tabakalaşmadır. Bu nedenle dilimizi fırçalamayı alışkanlık haline getirmemiz gerekmektedir. Dişleri fırçalayarak ağız kokusunun %20’sinden, dil fırçalayarak ağız kokusunun %80’inden kurtulabilirsiniz. 4- Ağız kokusunu yok etmek için piyasadan satın alınan gargaraların bir kısmı, içindeki alkol sebebiyle ağız kokusunu artırabilir. 5- Çinkolu diş macunu, çinkolu sakız gibi çinko içeren ürünler ağız kokusunu yok eder. 6- Diş ve diş eti hastalıkları ağız kokusuna neden olduğundan ağız muayenesi ve bakımı için diş hekimi düzenli olarak ziyaret edilmelidir. 7- Ağızdaki tüm diş çürükleri, kırık dolgu veya kron-köprü tedavi ettirilmelidir. 8- Protez, dolgu, diş köprülerinin aralarına kaçan ve orada kalan yiyecekler kötü kokuya sebep olacağından her gece protezleri çıkarmak ve temizlemek gerekmektedir. 9- Ağız kuruluğundan dolayı ağız kokusu olur. Ağız kuruluğuna sebebiyet vermemek için mutlaka bol bol su içilmelidir. 10- Maydanoz nefesimizi doğal olarak temizlemede etkilidir. Kahve taneleri, limon kabukları ağız kokusunu gidermektedir.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:31 PM | Message # 9 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Dünyaya korku salan virüs cinsel ilişki yoluyla da bulaşıyor DÜNYA Sağlık Örgütü'nün (WHO), hızlı yayılması ve tadavi edici ilacının olmaması üzerine, küresel çapta acil durum ilan etmesine yol açan Zika virüsününün, cinsel ilişki yoluyla da bulaştığı ortaya çıktı. Yayınlanma tarihi: 03 Şubat 2016 Çarşamba
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, Teksas eyaletine bağlı Dallas kentinde, bir kişiye cinsel ilişki yoluyla Zika virüsü bulaştığını açıkladı. Zika virüsünün yaygın olduğu bir ülkeyi ziyaret eden biri ile cinsel ilişki yaşayan kişiye Zika virüsü bulaştığı, adı açıklanmayan kişinin, hastanede tedavi altında olduğu belirtildi.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:32 PM | Message # 10 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| ABD'de araştırıldı: Halı saha kanser yapıyor Sahalardaki yapay çimlerin yapımında kullanılan plastik maddelerin özellikle kalecilerde kanser riskini artırdığı belirtildi. Kurtarışlarda oluşan sıyrıklar bu maddelerle temas haline geçince risk ortaya çıkabiliyor. Yayınlanma tarihi: 02 Şubat 2016 Salı
ABD’de gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, kauçuk ve araba lastiklerinin geri dönüşümü ile elde edilen siyah plastik maddelerin, arsenik, cıva, kurşun ve benzer gibi ağır metaller içerdiği, bunların da suni çim ile yoğun olarak temasta olan kişilerin vücutlarına rahatça geçebileceği belirtildi. Washington Üniversitesi futbol takımı teknik direktörü Amy Griffin, şu anda ABD’de aktif olarak futbol oynayan 158 sporcuda kanser vakalarının görüldüğünü, bu sporcuların da büyük çoğunluğunu yüzde 60 oranıyla kalecilerin oluşturduğunu vurguladı. Kalecilerin defalarca atlayış yaptığını ve vücutlarının belirli bölgelerinde sıyrıklar oluştuğunu söyleyen Griffin, “Oluşan bu sıyrıklar sahada bulunan siyah plastik parçalar ile temas ediyor ve plastik içerisinde bulunan kanserojen maddeler kan yolu ile sporculara geçebiliyor. Zaten kanser vakalarının çoğu kan ile bağlantılı” ifadelerini kullandı. Söz konusu plastikleri üreten büyük firmalar ise bu iddialara karşı çıkarak ürettikleri plastik maddelerin güvenli olduğunu savunuyor. (Kaynak: Vatan)
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:33 PM | Message # 11 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Anemi kanser habercisi olabilir Halk arasında kansılık olarak bilinen anemi, kanın oksijen taşıma kapasitesinin düşmesiyle alyuvarların içinde bulunan hemoglobin maddesinin azalmasıdır. Aneminin nedenleri arasında kanserinde yer aldığını söyleyen Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, özellikle erkeklerde basurdan kaynaklanan gizli kan kayıplarına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Yayınlanma tarihi: 01 Şubat 2016 Pazartesi
Central Hospital’dan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. M. Rafet Yiğitbaşı, '4 Şubat Dünya Kanser Günü' öncesinde anemi ve kanser ilişkisi hakkında şu bilgileri verdi: Anemi, mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi kanserleri başta olmak üzere, tüm kanser çeşitlerinin belirtilerinden biri olabiliyor. Aneminin nedenleri arasında kanser de yer alıyor. Bu nedenle anemi tedavisine başlanmadan önce kanserin de akla gelmesi ve buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekiyor. Anemi, nedeni itibariyle geniş bir hastalık spektrumu ile ilgili olabileceğinden, anemi testleri de çok çeşitlilik gösterebilir. Rutin check-up programlarındaki ilk adım test olarak hemograma bakılmasıdır. Bu test genel olarak anemi hakkında bir ön bilgi verir. Aneminin gerçek nedenini ortaya koyabilmek için ise daha detaylı testlere ve uzmanlık görüşüne ihtiyaç duyulur. ANEMİ TÜM KANSER ÇEŞİTLERİNDE ORTAK BULGUDUR Anemi, kanın oksijen taşıma kapasitesinin düşmesi anlamına gelen bir tıbbi terimdir. Anemi tespit edilen hastalar, solukluk, halsizlik, efor kapasitesinin düşmesi, nefes darlığı ve çarpıntıdan şikayet ederler. Anemi, sağlıklı kırmızı kan hücresi yani eritrosit üretiminin bozulması, kan hücrelerinin aşırı yıkımı, kronik hastalıklar veya görünür ya da görünmez kan kayıpları sonucunda gelişir. Kan hücrelerinin üretim yeri kemik iliğidir. Sağlıklı eritrosit üretimi için hemoglobin denilen protein yapısında bir madde, bu maddenin üretimi için de demir, protein, iyi bir beslenme ve vitamin desteğine ihtiyaç vardır. Kanser dışı spesifik nedenlere bağlı anemi tipleri tanıda önemli bir yer tutar ve uygun bir tedaviyle düzelebilir. Hekimler daha sık rastlanan demir eksikliği anemisini ilk planda düşünerek, ampirik tedavi uygulayabilirler. Çünkü demir eksikliği anemisi en sık rastlanan anemi tipidir. Nedenleri arasında da kanserler önemli bir yer tutar. Ancak anemi nedenleri arasında sayılan kanser türü hastalıklar özel bir önem arz eder. Anemi, mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi kanserleri başta olmak üzere tüm kanser çeşitlerinde, diğer belirtilere eşlik eden ortak bir bulgu olarak kaydedilir. ERKEKLERDE GÖRÜLEN KANSIZLIK, CİDDİ HASTALIKLARA İŞARET EDEBİLİR Erkeklerde anemi görülme sıklığı daha düşüktür. Çünkü erkekler kadınlarda olduğu gibi jinekolojik sebeplere bağlı olarak kan kayıpları yaşamazlar. Ayrıca kadınlara nazaran daha çok fiziksel efor gösterirler. Bu nedenle anemi tespit edilen erkek hastalarda gerçek bir patoloji saptama olasılığı çok daha yüksektir. Karşılaşıldığı durumlarda ise sebebinin iyi araştırılması ve değerlendirilmesi gerekir. Çünkü erkeklerde görülen kansızlık ciddi hastalıklara işaret ediyor olabilir. Özellikle erkeklerde anemi gözlemlendiyse ilk olarak mide bağırsak sisteminde yaşanan kan kaybı düşünülmelidir. Demir eksikliği anemisi de erkeklerde sıklıkla görülen anemi çeşitlerindendir. Erkeklerde yaşanan kan kaybının öncelikli nedenlerinden biri de basurdur. Hemoroid gözlemlenen durumlarda belirli aralıklarla kanamayla kaybedilen kan da erkeklerde demir eksikliği anemisi yapabilir. GİZLİ KAN KAYIPLARINA İŞARET EDEN ANEMİYE DİKKAT Anemi-kanser ilişkisi yönünden bakıldığında, gizli kan kayıplarına işaret eden anemi tipi söz konusu ise, sistemik belirtiler olarak halsizlik, çabuk yorulma, kilo kaybı yanında sindirim sistemine ait bulantı, iştahsızlık, kusma, karın ağrısı, dışkılama alışkanlığında değişme, gaz şişkinliği gibi belirtiler mutlaka önemsenmeli ve tetkikler derinleştirilmelidir. Üriner sisteme (idrar yolları) ait yakınmalar da anemi varlığında titizlikle değerlendirilmelidir. Makul sürede düzelmeyen kuru öksürük, göğüs kafesinde ağrı, öksürükle kan gelmesi ciddi bir akciğer hastalığı belirtisi olabilir. Bu bilgiler ışığında, gaitada gizli kan testi, laboratuar testleri, endoskopik incelemeler, BT, MR gibi günümüzün gelişmiş tanı yöntemlerine baş vurmak suretiyle kanser araştırması yapılmadan, uzun sürebilecek ampirik bir anemi tedavisine başlanılmamalıdır. Aksi takdirde böyle bir tedaviden tam bir sonuç alınamayacağı gibi, tedaviyi üstlenen hekim bir kanser tanısının geciktirilmesi sorumluluğunu da taşır. Erken saptanan ve uygun bir şekilde tedavi edilen kanser hastalarında, kanserden kurtulma ihtimali yanında aneminin de kolayca düzelebileceği unutulmamalıdır. Tedavi ile hastanın yaşam standardı yükseltilebilir. Bu sebeple nedeni saptanarak, etkin tedavi başlatılmalı ve tedavi yanıtı izlenmelidir. MİDE VE BAĞIRSAK KANSERİNDE ANEMİ CİDDİ BİR UYARANDIR Mide ve bağırsak gibi sindirim sistemi kanserleri başta olmak üzere, tüm kanserlerde anemi, diğer belirtilere eşlik eden ortak bir bulgu olarak kaydedilir. KANSER HASTALIĞI BİRKAÇ MEKANİZMA İLE ANEMİYE NEDEN OLUR İçi boş organ kanserleri, tümör yüzeyinden görünür veya görünmez kan kayıplarının nedenidir. Sağlıklı bireylerde günde 20 ml’nin altındaki kan kayıpları kolayca telafi edilebilirken, kanser gibi kayıpların kronikleştiği durumlarda bir süre sonra demir (Fe) eksikliği tipinde anemi ortaya çıkabilir. Görünmeyen (gizli) kan kayıpları özel testlerle tespit edilebilir. Kanser, vücuda saldığı toksik maddelerin sistemik etkileri ile birlikte, uzun vadede hastanın iştahını ve sağlıklı beslenmesini bozar. Metabolizmayı alt-üst ederek, beslenme ve vitamin eksikliğine de neden olabilir. Bu durum sağlıklı kan üretimi için gerekli desteğin eksikliği sonucunu doğurarak anemiye zemin hazırlar. Bazı kanser tümörleri erken evrelerde bile fiziksel varlığıyla sağlıklı beslenmeye izin vermeyip, protein-vitamin eksikliğine yol açabilir. Yine kanser hücrelerinin saldığı toksik maddeler, kan üretiminden sorumlu kemik iliğini baskılayarak veya bazı kanser türleri de kemik iliği dokusunu istila ederek anemiye neden olabilir. Sindirim sisteminin her seviyesinde gelişen kanserler bağırsak kanalında görünür veya görünmez düzeylerde kan kaybına neden olmak suretiyle değişik derecelerde anemiye neden olabilir. Bunlar içinde kalın bağırsağın sağ parçasında ve midede yerleşmiş kanserler daha derin anemiye sebebiyet verebilirler. Böbrek ve mesane kanserleri idrar yoluyla, kadın genital organ kanserleri de vajinal yolla kan kaybına ve anemiye neden olabilir. Aneminin ağırlığı kanser hastalığının evresiyle paralellik gösterir. ÇOCUKLARDA EN ÇOK SOLİD ORGAN TÜMÖRLERİNE RASTLANIR Halsizlik, solgunluk, çabuk yorulma gibi belirtiler çocuklarda kansızlığın habercisi olabilir. Kansızlık çocuklarda bulaşıcı hastalıklara karşı dirençleri azaltır. Ve onların daha sık hastalanmalarına neden olabilir. Ayrıca kansızlık, iştahsızlığa da yol açtığından çocuklarda beslenme düzeninin de bozulmasına sebep olur. Ancak çocuk yaş grubunda, yetişkinlerde sık rastlanan kanser tipleri çok ender görülür. Aksine o yaş grubuna özgü daha çok solid organ tümörleri saptanır. Anemi her olguya eşlik etmese de, büyük boyutlu bu tümörlerin kendi içinde oluşan kanamaları anemi tablosuna yol açabilir."
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:34 PM | Message # 12 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Anne sütü ilk günlerde aşı özelliğine sahip Yeni doğan bebeğin ilk aşısı, kolostrum denilen ilk beş günde salgılanan anne sütüdür. Emzirme ile sarılığın önlenmesinin sağlandığını belirten uzmanlar, anne sütü almayan çocuklarda büyüme ve gelişme gerilikleri ile solunum sistem enfeksiyonları sıklığının artabileceğini vurguladı.
Diyetisyen Elif Bilgin Konu hakkında bilgiler vererek şunları dile getirdi: "Yeni doğan bebeğin ilk aşısı kolostrum dediğimiz ilk beş günde salgılanan anne sütüdür. Bu süt yüksek protein, A,D ve B12 vitamini, enfeksiyon ve alerjilere karşı antikor ve akyuvarları içerir. Yeni doğan doğumdan sonra en kısa zamanda emzirilmeli, emzirme sıklığı ve süresi bebeğin isteğine göre ayarlanmalıdır. Emzirme ile sarılığın önlenmesi sağlanır. Anne sütü almayan çocuklarda büyüme ve gelişme gerilikleri görülebilir. Solunum sistem enfeksiyonları sıklığı artar. İnsüline bağımlı diyabet ve ileride obezite görülme riski artar. İlk altı ay boyunca mutlaka bebekler örnek protein olan vücutta tamamen kullanılan anne sütü ile beslenmelidirler. Emzirme hem anne için hem de bebeği için büyük önem taşır. Emzirmenin faydalarından sürekli bahsedilir farklı bir bakış açısıyla anne sütü almayan bebekleri neler bekliyor? Anne sütü besin öğesi bileşimi bebeğin gereksinimi için uygundur ve bebek için en önemli besindir. Anne sütü almayan bebeklerde şu belirtiler gözükebilir: - Sindirim sistemi, enfeksiyonlar için koruyucu maddeler içerdiğinden anne sütü almayan bebekler sık sık enfeksiyonlara yakalanır. - Orta kulak iltihabı riskini anne sütü alan bebeklere göre daha fazladır. - Bazı kronik hastalıkların oluşma riski anne sütü almayan bebeklerde daha fazladır.(Tip 1 Diyabet, Çölyak hastalığı, Obezite,Koroner Kalp Hastalıkları gibi) - Bebeğin ruhsal,bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan anne sütü alınmadığında, dikkat azlığı sendromu,ilgisizlik gibi sorunlar ile karşılaşılabilir." - Anne sütü almayan bebekler daha sık ağlarlar.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:35 PM | Message # 13 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Göz kapağındaki benlere dikkat Uzmanlar, göz kapağındaki benlerde büyüme, renk değiştirme, vb. değişiklikler gösteriyorsa dikkatli olunması yönünde uyardı. Deri, mukoza, kas, salgı bezi gibi birbirinden farklı dokulardan oluşan göz kapakları; gözün anatomik bütünlüğünün sağlanması ve görme işlevinin sürdürülmesi açısından hayati önem taşırlar. Vücudun tüm bölgelerinde olabilen halk arasında ’ben’ olarak isimlendirilen nevüsler düşünüldüğü kadar her zaman masum değildirler. Uzmanlar, göz kapağında mevcut olan ‘ben’in ilerleyen yıllarda büyüme, renk değiştirme, kanama veya ülserleşme, üzerindeki kılların dökülmesi gibi değişiklikler gösteriyorsa dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şeyda Atabay, konu hakkında bilgiler verdi. Göz kapağındaki benlerin ihmal edilmemesi gerektiğini belirten Atabay şunları dile getirdi: "Deri, mukoza, kas, salgı bezi gibi birbirinden farklı dokulardan oluşan göz kapakları; gözün anatomik bütünlüğünün sağlanması ve görme işlevinin sürdürülmesi açısından hayati önem taşırlar. Birbirine yaklaşarak gözü travmalardan korur , göze giren ışığın miktarını ayarlar ve gözyaşı filminin yayılmasına yardımcı olur. Kapaklar gözleri ıslatmak, korumak ve göz yüzeyini temizlemek amacıyla özel olarak biçimlenmiş yüz derisinin devamıdır. Göz kapak derisi oldukça incedir. Üst kapak derisi vücudun en ince derisidir. Deri altı dokusu oldukça esnektir ve deri altı yağ dokusu yoktur. Göz kapaklarında çok değişik malign ya da benign (iyi yada kötü huylu) tümör görülebilmektedir. Göz kapağında karşımıza çıkan benign ya da malign lezyonlar; vücutta deri ile kaplı herhangi bir yerde de görülebilirler. Fakat; gerek histolojik özellikleri, gerekse tedavisinde uygulanan cerrahi prensipler açısından, vücudun diğer bölgelerindeki lokalize cilt lezyonlarından farklıdırlar. Bu tümörlerin olabildiğince küçük boyutlarda erken dönemde tanınması, benign ya da malign olduğunun kararlaştırılması son derece önemlidir. Yetersiz veya uygun olmayan tedavi sonucunda ciddi kozmetik, anatomik ve fonksiyonel anomaliler oluşturmaları; glob, orbita ve beyin invazyonu yapabilmeleri, göz kapak tümörlerinin önemini arttırmaktadır. Benign lezyonlar tecrübeli bir göz tarafından klinik görüntü ve davranışlarıyla tanınabilmesine rağmen, biyopsi ile histopatolojik tanının konulması, fatal olabilen malign kapak tümörlerin erken tanınmasını ve tedavisini sağlamakta ve hayat kurtarıcı olmaktadır. Çoğu hastalıklarda olduğu gibi klinik öykü çok önemlidir. Lezyonun başlama yaşı, ne kadar süredir varolduğu, büyüme hızı, yerleşim yeri, üzerindeki renk değişimleri, yanındaki cilt dokusuna benzerliği, kıl kirpik içermesi, kanama olup olmadığı, yüzeyinde incelme-ülserasyon – kılcal damar mevcudiyeti önemlidir. Sorgulanması gereken diğer bir nokta ise hastanın başka vücut bölgelerinde başka tümöral lezyonların olup olmadığı ve daha önce herhangi bir tedavi yapılıp yapılmadığıdır. Malign kapak tümörleri açık tenli, uzun süre güneşe maruz kalan ileri yaş gurubunda sıkça rastlanır. Tümörün ağrısız büyümesi , heterojen rengi, kabuklanma olması, normal kapak yapısını bozması kötü huya işarettir. Lezyonun sertliği, mobil olup olmadığı, kirpiklerin kaybı, çevre dokulara kemiğe yayılımı malignite açısından önemlidir. Göz hareketlerindeki kısıtlılık tümörün göz arkası orbitaya yayılımını düşündürmelidir. Olabilecek metastazlar açısından sistemik değerlendirme gereklidir. Benign kapak tümörleri oldukça sık görülür. Tedavisinde kozmetik amaçlı basit eksizyon ve defektin kapatılması yeterlidir. Vücudun tüm bölgelerinde olabilen halk arasında ’ben’ olarak isimlendirilen nevüsler düşünüldüğü kadar her zaman masum değildirler. Mevcut olan ‘ben’ ilerleyen yıllarda büyüme, renk değiştirme, kanama veya ülserleşme, üzerindeki kılların dökülmesi gibi değişiklikler gösteriyorsa dikkatli olunmalı ve bir uzmana danışılmalıdır. Sonradan ortaya çıkan kitle veya ‘ben' olarak nitelendirilen lezyonlar mutlaka değerlendirilmelidir. Benign olarak değerlendirdiğimiz ve büyüme, değişiklik göstermeyen lezyonlar takip edilmeli, fotoğraflanmalıdır. Bazı durumlarda eksizyon tıraşlama gerekmektedir. Malign tümörlerde tedavi cerrahidir. Tümör geniş olarak sağlam doku sınırı içerecek şekilde çıkartılır. Çıkartılan deri kenarına koter krio uygulaması yapılır. Gereken durumlarda radyoterapi kemoterapi uygulanır. Kapak kitlelerinin tedavisinde, kitleyi ortadan kaldırmak temel amaç gibi görünmekle birlikte, esas amaç; gözün anatomik ve fizyolojik fonksiyonlarının devamının sağlanması, anatomik yapının ve kozmetik görüntünün korunmasıdır. Küçük tümörlerin rekonstrüksiyonunda primer onarım yeterli olurken büyük tümörlerde fleb kaydırması veya vücudun başka bir bölgesinden (kol içi- kulak arkası gibi) greft nakli gerekmektedir. Göz kapağı onarımı özel bir önem taşır. Başarısız ve yetersiz onarımlar estetik kusurlara yol açmasının yanında; konjonktivit, keratit ve sonunda körlüğe kadar gidebilen ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Göz çevresi tümörlerinin sadece %15-20’si malign özellik taşımaktadır. Göz kapağında iyileşmeyen yara olduğunda, yeni bir lezyon oluşup büyümeye başladığında veya daha önceki ’ben' benzeri bir lezyonun değişiklik göstermesi durumunda mutlaka göz hekimine muayene olunmalı ve bunun kötü huylu bir tümör olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir."
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:36 PM | Message # 14 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Limon çekirdeğinde büyük tehlike Uzmanlar, limon çekirdeğine karşı uyardı...
Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Nüvit Sarımurat, çocuklarda apandisit ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Çocuğunuz, 4 saatten uzun süren karın ağrısı, iştahsızlık, kusma, halsizlik ve hafif ateş gibi belirtileri bir arada yaşıyorsa apandisit riski ile karşı karşıya olabilirsiniz. Apandisit patlaması hayati riske neden olabileceği için, mümkün olduğunca kısa sürede müdahale edilmesi önemlidir. HER KARIN AĞRISI APANDİSİT DEĞİLDİR
Çocuklarda karın ağrısı birçok nedenle görülür. İshal, kabızlık ve hatta orta kulak iltihabı bile karındaki lenf bezlerini şişirip, karın ağrısına neden olabilir. Bu nedenle her karın ağrısı apandisit olarak değerlendirilmemelidir. Ağrının süresi ve başlama yeri, teşhis konusunda yol göstericidir ancak apandisit başlangıç aşamasında çok tipik bulgular vermeden ilerleyebilir.
APANDİSİT OKUL DÖNEMİNDE DAHA YAYGIN
Bütün yaş grupları göz önüne alındığında çocuklarda en sık acil cerrahi girişim gerektiren durum apandisittir. İlk yaşlarda çok sık görülmez, daha sonra giderek artar. Genellikle okul döneminden ergenliğe kadar olan süreçte fazla rastlanmaktadır. Apandisitin çocuklar arasında yaygın olmasının nedeni enfeksiyonlara daha yatkın olmalarıdır.
ÇEKİRDEKLİ GIDALARA DİKKAT
Apandisitin beslenmeyle doğrudan bir bağlantısı bulunmamaktadır. Ancak küçük çocuklara çekirdekli gıdalar verilirken dikkatli olunmalıdır. Örneğin basit bir limon çekirdeği bile deliği tıkayabilir ve apandisit gelişebilir. Ayrıca çekirdek ya da başka bir faktör olmaksızın, vücudun kendi yaptığı “fekalit” adı verilen taşlaşmış dışkı da deliği tıkayabilir ve apandisit patlayabilir.
|
|
| |
baran72 | Date: Wednesday, 2016-02-10, 3:41 PM | Message # 15 |
![baran72](/avatar/53/0236-069883.gif) Generalissimo
Grup: Administrators
Mesajlar: 483
Ödüller: 0
itibar: 10
durum: Offline
| Böbrek hastalarına kestane yemeyin uyarısı BESLENME ve Diyet Uzmanı Esra Kula, potasyum, magnezyum gibi önemli minerallerle birlikte vitamin içeriği de zengin olan kestaneyi böbrek hastalarının yememesi istendi.
Kayseri'deki özel bir hastanede beslenme ve diyetü uzmanı Esra Kula, kestanenin enerji değeri oldukça yüksek yiyeceklerden biri, 100 gramının 3 dilim ekmeğe eş değer olduğunu söyledi. Kula, kilo fazlalığı olanları ve diyabet hastalarının kestane tüketirken dikkatli olmaları, yüksek potasyum içeriği nedeniyle böbrek hastalarının bundan uzak durması gerektiğini anlattı. Beslenme ve diyet uzmanı Esra Kula kestanenin fayda ve zararlarına ilişkin şöyle dedi: * Stresin zararlı etkilerini azaltıyor: Yeşil salataların içine 100 gram haşlanmış kestane ilave edin. Yeşilliklerden gelen C vitamini kestaneden gelen potasyum ve nişasta ile birleşerek, stresin vücutta neden olduğu zararlı etkileri giderir ve zindelik verir. 100 gramı 1 orta boy Anamur muzundan daha fazla potasyum içerir. * Tansiyonu düşürmeye yardımcı: Kestane içeriğinde bulunan potasyum tansiyon üzerinde de düşürücü etki sağlıyor ve kas yorgunluğunu gideriyor. 1 fincan hatmi çiçeği ile birlikte 1 avuç kestane yiyerek tansiyonunuzu düşürmeye yardımcı olabilirsiniz. Hatmi çiçeğinin idrar söktürücü özelliği bulunuyor ve kestane de potasyum içeriği sayesinde tansiyon düşürmeye veya dengelemeye yardımcı olabiliyor. * Sağlıklı bir ara öğün alternatifi: Kestane sağlıklı içeriği ile tercih edebileceğiniz atıştırmalıklar arasında yer alıyor. Yağlı, şekerli, unlu atıştırmalıklar yerine 3-4 orta boy kestane yanında 1 fincan elma tarçın çayı ile tok tutan düşük kalorili ve lifli bir ara öğün tercih edebilirsiniz. * Kas yorgunluğunu alır: Özellikle fazla enerji harcayanlar ya da spor yapanlar için kestane önerilen yiyecekler arasında yer alıyor. Kestanenin çok düşük yağ içeriğine rağmen nişasta içeriği yüksek. Spor sonrası 1 bardak süt veya yoğurtla beraber yenilen 100 gram kestane, kas yorgunluğunu alıp enerji verir. * Çocuğa enerji: Çocuklarınıza sağlıklı bir öğün alternatifi sunmak istiyorsanız kestane tercih edebileceğiniz alternatifler arasında yer alıyor. Kahvaltıda ya da ara öğünlerde balla kestane, süt ve balı karıştırarak lezzetli, hem de sağlıklı bir menü hazırlanabilir. Bu yiyecek çocuğunuza enerji, vitamin ve mineral sağlar. * Bağırsak düzensizliklerine: Kestane, liften zengin yapısı sayesinde ishal ve kabızlık gibi bağırsak düzensizliklerini önler ve bağışıklığın kuvvetlenmesini destekler. Günde 1 bardak kefirle birlikte tüketilecek 1 avuç kestane bağırsak florasının düzenlenmesine yardımcı olur.
|
|
| |
|
Copyright MyCorp © 2025 |
Site managed by uCoz |
| |